Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Hilal Çelik, özellikle İstanbul Bağcılar’da ortaya çıkan çocuk istismarı skandalının ardından yeniden kamuoyunda sıkça tartışılan çocuğa yönelik cinsel istismar suçuna ilişkin ANKA Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı.

Çocuğa karşı işlenen cinsel istismar suçlarının Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde düzenlendiğini belirten Çelik, kanunda suçun failine daha az ceza verilmesini gerektiren suçun basit halleri ile faile daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hallerinin bir arada düzenlendiğini kaydetti. Çelik, “Örneğin aynı kanun maddesinde hem suç failine daha az ceza verilmesini gerektiren sarkıntılık suçu hem de daha fazla ceza verilmesini gerektiren, örneğin suçun birden fazla kişiyle işlenmesi, ensest hali, suçun silahla işlenmesi ya da 12 yaşından küçük bir çocuğa karşı nitelikli olarak işlenmesi halleri gibi faile daha fazla ceza verilmesi gereken hallerin bir arada düzenlendiğini ve cezai yaptırımlara bağlandığını görüyoruz” dedi.

Çelik, şöyle devam etti:

CİNSEL İSTİSMAR SADECE TÜRKİYE’NİN SORUNU DEĞİL TÜM DÜNYANIN SORUNU”

“Kanun cinsel istismarı; çocuğa karşı işlenen her türlü cinsel davranış olarak tanımlıyor en basit haliyle. Buna ilişkin belirlediği alt sınır 8, üst sınır 15 yıl hapis cezası. Nitelikli halleri cezanın artırım sebebi olarak da yine düzenlenmiş. Yeterli mi dersek, hukuki boyutuyla ayrı toplumsal boyutuyla ayrı değerlendirmek gerekebilir. Avrupa’daki örnekleriyle kıyaslarsak, Avrupa’daki diğer kanunlarla hemen hemen aynı cezai yaptırımların olduğu, tasnif şekillerinin de benzediğini görüyoruz. Cinsel istismar sadece Türkiye’nin sorunu değil tüm dünya devletlerinin bir sorunu. Burada suçun tek mağdurunun cinsel dokunulmazlığına ya da vücut bütünlüğüne ihmalde bulunulan çocuk olduğunu düşünmek yanlış.

TOPLUMUMUZ AÇISINDA KOŞULLU SALIVERME, O CEZADAN TATMİN OLABİLMEK ANLAMINDA YETERLİ GÖRÜNMÜYOR”

Aslında en çok tepki çeken hususun koşullu salıverme ve denetimli serbestlik uygulamaları olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda hükmedilen cezanın 4’te 3’ünü kapalı infaz kurumunda geçirmiş olma şartı olsa da koşullu salıverme için gereken bu iyi niyet halinin nasıl takdir edildiği, değerlendirildiği bizim için de önemli. Koşullu salıverme toplum tarafından da çok benimsenen bir durum değil aslında. Koşullu salıverme tüm Avrupa ülkelerinde uygulanan, modern ceza kanunlarında uygulanan bir yöntem olarak lanse edilse de bize, bizim toplumumuz açısında koşullu salıverme, o cezadan tatmin olabilmek anlamında yeterli görünmüyor vatandaş nezdinde.

İSTİSMAR SUÇLARIYLA İLGİLİ İSTATİSTİKLER YOK YA DA BİZİMLE PAYLAŞILMIYOR”

Arka plan da çok önemli, faildeki iyi niyeti nasıl belirliyoruz? Bu insanların tekrar toplumla karıştığından çocuğa yönelik bir cinsel istismar suçu işlemeyeceğine dair kanaat nasıl oluşuyor? Failin buradaki kurulları yanıltma, hataya düşürme becerisi olamaz mı? Tabii ki olabilir, pek çok cinsel istismar failinin aslında çıktıktan sonra yeniden istismar suçu işlediğine dair pek çok habere de denk geliyoruz. Medyada denk geliyoruz diyorum çünkü bununla ilgili istatistikler yok ya da varsa bile bizlerle paylaşılmıyor.

BİZDE PEDOFİLİYE DAİR DE BİR VERİ TUTULMUYOR”

Adalet Bakanlığı her yıl suç istatistikleri tutuyor ve yayınlıyor ama bu istatistiklere baktığımızda sadece 103. maddeyle ilgili yapılan soruşturma ve kovuşturmalara dair sayısal verileri görebiliyoruz ama mükerrerlikle ilgili veri göremiyoruz. Koşullu salıvermeyle, denetimli serbestlikle saldığımız cinsel istismar faili yeniden suç işlemiş mi kaç kere işlemiş bunlara ilişkin bir istatistik varsa bile bizlerle paylaşılmıyor. Bizde pedofiliye dair de bir veri tutulmuyor. Ergenliğe girmemiş çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçları gerçekten kaynağı pedofili mi yoksa çocuğa daha rahat erişebildiği için mi fail bu suçu çocuk üzerinde gerçekleştirmiş bunu da bilmemiz mümkün değil. Pedofiliye dair verilerin olması ve bu kişilerin dürtülerini bastıracak tedbirlere, uygulanacak tedbirlere ihtiyaç var diye düşünüyorum.

AİLE BAKANLIĞININ DAVALARA KATILMA DURUMU ÇOK ETKİLİ DEĞİL”

Bakanlığın (Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı) davalara katılma durumunun da çok etkili olduğunu düşünmüyorum. Yasadan kaynaklanan şekli bir unsur yerine getiriliyor. Aile Bakanlığı’nın hem bu davalarda çocuk adına etkili bir savunma yapabilmesi için yeterli sayıda avukat istihdamı olduğunu düşünmüyorum hem de mevcut durumda etkili bir hizmet sunulduğunu da düşünmüyorum.

İSTİSMAR HÜKÜMLÜLERİ SALIVERİLME YA DA CEZA İNFAZINDAN SONRA DA TAKİP EDİLMELİ”

Bir kısım suçlarda idam cezasının uygulandığı ülkelerde bile suç işlenmesinin önüne geçilemediğini ve cezai yaptırımı idam olan suçların bile işlenmeye devam ettiğini görüyoruz. Suç aslında toplumsal bir sapma. Birey bir şekilde bu toplumsal sapma içerisine girdiyse infaz sisteminde sağlanmaya çalışılan şey de onu rehabilite etmek, yeniden topluma kazandırmak ve bu şekilde toplum barışını ve huzurunu, toplumu koruma yükümlülüğünü yerine getirmek. İstismar hükümlülerinin ne kadar rehabilite edildiği ve denetimli serbestlik ya da koşullu salıverme işleminden sonra ya da cezalarının tamamı infaz edildikten sonra takip edilip edilmedikleri, çocuklarla temas eden işlerde istihdam edilip edilmedikleri aslında takip edilmeli diye düşünüyorum.”