Gündem

"Şehit Yakınları ve Gaziler Yüksek Kurulu Gerekli"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Şehit Yakınları ve Gaziler Yüksek Kurulu’nun kurulması lazım… Siz, kapı kapı dolaşmayacaksınız. Devlet sizi kapı kapı dolaştırmaz. Siz, bu devletin bekası için mücadele etmiş insanlarsınız. O kurul görüşecek ve sonuçta size ‘evet bu olay böyledir’ diye bir cevap yazacak. Birinci nokta, önce devletin içinde bağımsız, sağlıklı çalışan bir kurumun oluşturulmasıdır” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, şehit yakınları ve gazilerle bugün Ankara Bilkent Otel'de kahvaltıda bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, 'Şehit Aileleri ve Gaziler Buluşması’nda, şehit yakınlarının ve gazilerin sorunlarına yönelik 8 maddelik bir çözüm paketi açıkladı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Bana göre önemli bir toplantı yapıyoruz. Şehitlik, bizim inancımızda da kültürümüzde de yaşamımızda da çok önemli bir gerçektir. Hepimiz yaşarız, hayatımızı sürdürürüz ama sonuçta hepimiz faniyiz. Şehit dediğimiz baş tacı etmemiz gerek kişi, -o da yaşıyor tabii, o da bir fani ama- kendi ülkesi için, kendi ülkesinde yaşayan bizler için ve bizlerin huzur içinde yaşaması için, bayrağı için, vatanı için canını feda eden kişidir. O nedenle şehitlik mertebesi bizim inancımızda ve kültürümüzde son derece önemli bir yerdir.

“SORUN, SİYASET KURUMUNUN OLAYLARI BİRAZ SICAKLIK GEÇTİKTEN SONRA ZAMANA TERK ETMESİDİR”

Sorun şu; bu kadar değerli ve bu kadar önemli olduğunu düşündüğümüz ve hemen hemen her ortamda dile getirdiğimiz, şiirler yazdığımız şehitlerimiz için ve şehitlerimizin aileleri için acaba siyaset kurumu olarak görevlerimizi tam yaptık mı? Samimi düşüncemi ifade edeyim; bana göre yapmadık. Bunun yapılması lazım, şehidimiz elbette ki baş tacımızdır, elbette ki onu uğurluyoruz, devlet töreniyle uğurluyoruz ama geride bir aile kalıyor, geride evlatlar kalıyor. Acaba aileye, evlatlara gerekli özeni gösteriyor muyuz? O önemi veriyor muyuz? Bu konuda başarılı değiliz. Sorun, siyaset kurumunun olayları biraz sıcaklık geçtikten sonra zamana terk etmesidir. Çok sayıda şehir ailemiz var, şehitlerimizin evlatları var. Zaman zaman yasalar çıkarıyoruz ama bu yasalar gerçekten aileleri tatmin ediyor mu, ailelerin sorunlarını çözüyor mu? Gazilerimiz var yine aynı şekilde. Şehitlerimiz hayatlarını veriyorlar bu ülke, bu vatan için. Gazilerimiz de bedenlerinden bir parça veriyorlar, yaşıyorlar ama bedenlerinden bir parça veriyorlar. Elini, ayağını, gözünü, kolunu veren; vücudunda mermiyle hala gezen gazilerimiz de var. Acaba onların haklarını, onların hukuklarını gerçekten temsil ediyor muyuz? Burada da kafamızda ciddi soru işaretleri var.

Bir başka acı, tablo daha; şehit şehittir, şehitler arasında ayrımcılık olmaz. Gazi gazidir, gaziler arasında ayrımcılık olmaz. ‘Falan gaziler, falan gaziler; falan şehitler, falan şehitler’ diye bir ayrımcılık olmaz. Görev şehidi vardır, eksi 30-35 derecede terör örgütüyle mücadele edip hayatını veren vardır. Dolayısıyla bütün bunların tamamının belli bir çerçeve içinde ele alınıp sorunun çözülmesi lazım. Eğer biz bunu yapabilirsek siyaset kurumu olarak görevimizi yerine getirmiş oluruz.

“HER ÇIKAN KANUN BİR GRUBUN SORUNUNU ÇÖZERKEN DİĞER GRUPLARI MAĞDUR ETTİ”

Peki siyaset kurumu bu sorunu nasıl çözecek? Ankara’da oturup kanun teklifi vermekle bu sorun çözülmez, önce sorunu yaşayanı dinlemeniz lazım. Gazi ise gazi ailelerini, şehit ise şehit ailelerini dinlememiz lazım. ‘Sizin yaşadığınız dert nedir, sorun nedir ve siyaset kurumundan beklentiniz nedir’; önce bunun yapılması lazım, bu yapılırsa sağlıklı çözümler üretilir. Bugüne kadar pek çok kanun çıktı, ama söylediğim yöntem izlenmediği için her seferinde çıkan kanunda bir eksiklik oldu, bir yanlışlık oldu. Ve her çıkan kanun, bir grubun işini, sorununu çözerken diğer grupları mağdur etti. Bunun kolektif olarak ele alınması ve çözülmesi lazım. Bu konuda biz çaba harcadık, onu ifade edeyim. Hazırladığımız kanun teklifini bütün derneklere gönderdik. Olur ya benim görmediğimi onlar görürler. Sağ olsun, bu konuda genel merkezimizdeki grup, şehit ve gazilerle ilgili birimimiz elinden çabayı gösterdi. Kanun tekliflerimizi verdik, kabul edilmedi. Olabilir ama bunun arkasını bırakmış değiliz. Bu eşitliğin, huzurun sağlanması lazım, yakınmaların sonlandırılması lazım. Şehit aileleri biliyorum yakınıyor, gaziler biliyorum yakınıyor. ‘Biz niye ikinci sınıfınız da benim evladım da şehit, onun evladı da şehit ama ona sağlanan imkanla bana sağlanan imkan arasında dünya kadar fark var, neden bu ayrıcalık.’ Haklı mı? Haklı. Bunların giderilmesi lazım.

“ŞEHİT YAKINLARI VE GAZİLER YÜKSEK KURULU’NUN KURULMASI LAZIM”

Şimdi size 8 maddeden oluşan bir çözüm paketi sunacağım. Bakın, olur ya eksiğimiz varsa söyleyin, tamamlayalım; yanlışımız varsa yine söyleyin, düzeltelim. Çünkü olayı yaşayan sizlersiniz. Tamam, bizler de üzülüyoruz ama asıl göz yaşını döken sizlersiniz. Bedeninden bir parça bırakıp normal hayatla bizim gibi mücadele edemeyenler sizlersiniz. Sizlerin görüşü bizim açımızdan son derece değerlidir. Şimdi birinci soru, benim yaptığım bütün toplantılarda, ‘Bizim devlette bir muhatabımız yok’ diyorlar. ‘Bir yere gidiyoruz Sosyal Güvenlik Kurumu, bir yere gidiyoruz Çalışma Bakanlığı, bir yere gidiyoruz falan bakanlık’ diye. Şehit ve gazilerin sorununu, başvurduğu zaman, herhangi bir aile başvurduğu zaman o ailenin ya da o kurumun bütün bakanlıklarda, kurumlarda, neyse olayları görüşsün sonuca bağlasın, vatandaşa bildirsin. Nedir bu olay? Bunun için Şehit Yakınları ve Gaziler Yüksek Kurulu’nun kurulması lazım. Böyle bir kurulun kurulması lazım; Şehit Yakınları ve Gaziler Yüksek Kurulu. Siz, kapı kapı dolaşmayacaksınız. Devlet sizi kapı kapı dolaştırmaz. Siz, bu devletin bekası için mücadele etmiş insanlarsınız. O kurul görüşecek ve sonuçta size ‘evet bu olay böyledir’ diye bir cevap yazacak. Birinci nokta, önce devletin içinde bağımsız, sağlıklı çalışan bir kurumun oluşturulmasıdır. Bu kurul oluşturulduğu takdirde sizler de rahat edeceksiniz, siyasetçi de rahat edecek. Bir yerde bir engel çıkar, sizin sorduğunuz soruya belli bir süre içinde yanıtlar verilmezse veya sorun çözülmezse o zaman daha rahat dile getirebilirsiniz. Biz de sorunu çözemeyen muhatap kurumu öğrenmiş oluruz.

“ŞEHİT YAKINLARI VE GAZİLER ARASINDA AYRIMCILIK VAR, BU AYRIMCILIĞIN KALKMASI LAZIM”

İkincisi şu; şehit yakınları ve gaziler arasında ayrımcılık var, bu ayrımcılığın kalkması lazım. Kore gazileri var, zaman zaman onlarla da karşılaşırım. Allah aşkına Kore’ye gittiler, bu ülke için gittiler, ‘Üçüncü sınıf evlat muamelesi görüyoruz’ diyorlar. Onlar da gittiler, onlar da mücadele ettiler. Mücadele ederken aynı bayrağı hep beraber kutsuyoruz zaten. O zaman neden Kore gazileri veya 15 Temmuz gazileri var, diğer gaziler var? Olmaz. Gazi gazidir arkadaşlar, ayrımcılık olmaz. Ayrımcılık yaparsanız toplumu bölersiniz, kutuplaştırırsınız. Ayrımcılığa son veren bir kanun teklifini biz hazırladık. Gaziler ve şehit yakınları arasında, dedik ki ‘Gazi gazidir, şehidimiz de şehidimizdir. Eğer bir kanun çıkacaksa hiçbir ayrım yapmadan bütün şehit aileleri ve yakınları için aynı avantajları sağlayan bir kanun çıkaralım’. Biz bunu gönderdik, parlamentoda tartışıldı, reddedildi. Olabilir ama inşallah benim boynuma borçtur, ben bunu yapacağım. Şehit yakınları, gaziler arasında hiçbir ayrımcılık olmayacak, herkesin hakkı hukuku teslim edilecek.

“BAĞLANAN AYLIKLARIN EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞINA, MEMUR AYLIĞINA EŞİTLENMESİ LAZIM”

Alınan aylıklar var, gaziler ve şehit aileleri arasında. Az önce İzzet Bey, bir şehit yakının aylığını gösterdi. Ben de Meclis’te bir ara konuşurken bir rakam vermiştim; 121 lira mı neydi, aylık veriyorlar. 121 lira, bir polis şehidimizin ailesine verilen aylık; akıl alacak şey değil. Ben bunu söylediğimde inanmadılar, ‘Siz doğruyu söylemiyorsunuz’ diye. Sonunda bordroyu getirdim, bankaya yatırılan parayı getirdim, ‘Eğer bunun üstüne bir para veriyorsanız, ben bilmiyorsam ben siyaseti bırakacağım; ama buysa hepimizin düşünmesi lazım’. Şehit yakını ve gazilerin anne ve babalara bağlanan aylıkların en düşük emekli aylığına, memur aylığına eşitlenmesi lazım. Yani herkes bilmeli ki ‘gaziysem, şehit yakınıysam alacağım en düşük aylık, en düşük memur aylığının altında olmayacak’. Bunun kural olarak konması lazım. O zaman bir eşitlik sağlanmış olur. Anneye, babaya belli bir aylık verilmiş olur. Hiç kimse de ‘demek ki sen fazla mı aldın, düşük mü aldın; sen terör şehidisin, sen başka bir şehitsin’ diye bir ayrımcılık olmaz.

“ŞEHİDİMİZİN, GAZİMİZİN EVLATLARINI DEVLETİN İSTİHDAM ETMESİ LAZIM”

18 yaşından büyük olan ve öğrenci olmayan şehit yakınları var. İşsizliği hepimiz biliyoruz. İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır, ben bunu da gayet iyi biliyorum. Biz de güzel bir laf var; ‘Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin’ diye. Şehidimiz var, gazimiz var, onların evlatları var; 18 yaşından büyük, işsiz ve biz onlara sahip çıkmıyoruz devlet olarak. Bu, devletin ayıbıdır; bunun kalkması lazım. ‘Efendim bir kişiye bakacağız, iki kişiyi alacağız.’ Niye bir, iki kişi; evlatlar arasında niye ayrım yapıyorsunuz? Milyonlarca çalışan var devlette; beş kişi şehit yakını, şehidin evladı veya bir gazinin evladı olmasının bu devlete yükü ne olabilir ki. Bunun da kalkması lazım. Şehidimiz, gazimiz evlatları var. 18 yaşını aşmışsa, herhangi bir işi yoksa, kaç kişi olursa, üç kişi, iki kişi neyse, hepsini devletin alıp istihdam etmesi lazım. Devlet bu görevi yapmak zorundadır. Bu insanlar bu ülkenin bekası için mücadele ettiler. Bu ülkenin bekası için mücadele edecek baba, hayatını verecek şehit olacak, evladına devlet bakamayacak. ‘Efendim bir kişi alacağım, iki kişi’. ‘Üçüncü?’ ‘E onu alamıyoruz.’ ‘Ne için?’ ‘Kanun izin vermiyor.’ Değiştir kardeşim kanunu. Olmaz, bunun da düzelmesi lazım.

“18 YAŞINDAN KÜÇÜK ÇOCUKLARIN HER TÜRLÜ EĞİTİM MASRAFINI DEVLETİN KARŞILAMASI LAZIM”

Eğitim konusunda da eğer 18 yaşından küçük çocuk okuyorsa üniversitede, ortaokulda, ilkokulda, kreşte, neyse eğitimin bütün süreçlerinde şehit yakınlarının ve gazilerin evlatlarının bütün eğitim masraflarının devlet tarafından karşılanması lazım. ‘Devletin bekası için mücadele eden insanlara, en azından evlatlarına en azıdan eğitim masraflarını karşılayayım.’ Eğitim masrafı dediğiniz öyle milyonlarca, milyarlarca para değil. Eğitim masrafı dediğimiz nedir Allah aşkına? Defterdir, kalemdir, taşıma ücretidir vs. vs.… Bu çocuklara bir şekliyle mutlaka devletin sahip çıkması ve bunların her türlü eğitim masrafını karşılaması lazım.

“MİLLETVEKİLLERİNE SUNULAN SAĞLIK HİZMETİNİN SUNULMASI LAZIM”

Başka bir şey daha var; o da hep içimde yaradır, uhdedir. Geliyor gazi, bir protez vermişler, misal üçüncü sınıf protez, bir süre sonra bozuluyor. Yenisini alacak, 50 dereden su getiriyorlar. Bu insan gazi, sıradan bir insan değil. Bu, giderken araba devrildi de ayağını kaybetti değil; bu ülkenin bayrağı için, vatanı için mücadele etti; biz akşam evimizde huzur içinde yaşayalım, yatalım diye mücadele etti bu insan. Bu ülkenin sokaklarında, caddelerinde rahat gezelim diye bedeninden bir parça bıraktı. ‘Bu olmaz, bu pahalıdır, bu şöyledir, bu böyledir’ veya ‘sana 3 yıl için verdim, 5 yıl için verdim; erken bozuldu, sen başının çaresine bak.’ Bir devlet bu kadar çaresiz olamaz. Kural nedir? Gerçekten bu ülke için mücadele eden, hayatını veren, bedeninin belli parçalarını bu ülke için veren insan varsa ki var, sizler de onların yakınısınız veya doğrudan doğruya gazilersiniz, o zaman devletin şunu demesi lazım: ‘Kardeşim, en iyi sağlık imkanları kimlere sağlanıyor; milletvekillerine. Aynı imkanı ben şehit yakınları ve gaziler için de sağlarım’ dememiz lazım. O zaman size karşı görevimizi yapmış oluruz.

600 milletvekili var. 600 milletvekili ve ailelerine sağlık hizmeti, yardımlar vs. yapılıyor. Aynı hizmeti şehit yakınları ve gazilere de yaparsın, bu kadar basit. Zor mu, zor değil. Olması gerekir mi, evet olması gerekir. Benim sizden ricam, bunları talep edin siz. Benim söylemem yetmiyor tek başına, sizin de talep etmeniz lazım, çünkü bunları talep etmeniz sizin hakkınızdır. Aynı zamanda görevinizdir. Neden sizin göreviniz? Bundan sonra da şehitlerimiz olacak, gazilerimiz gelecek. Dolaysıyla sadece bugünü değil geleceği de düşünmek zorundayız. Gelecekte de insanlar ‘mağdur mu olacağız’ diye böyle bir olumsuz ortam içine itilmemeliler. Buna da bakmak zorundayız.

Başka bir acı olay daha var; malul sayılmayan gaziler. Gazimiz var ama ‘sen malul değilsin’ diyor. Ne için? Bir gazi, ‘tırnağına bir şey olursa gazi yapacağım’ diyorsunuz, öbürü vücudunda mermi taşıyor, geldi bana röntgenini de gösterdi, vücudunda mermi taşıyor, şarapnel parçaları var; ‘hayır sen gazi değilsin’. Niye gazi değil kardeşim, niye? Bu işin de kuralını koymamız lazım, objektif bir kuralını koymamız lazım.

“PARALAR NEREDE DİYE SORDUK, HALA PARALARININ NE KADAR OLDUĞUNU KİMSE BİLMİYOR”

Siyaset kurumunun günahı çok, gerçekten çok. Bakın, Beşiktaş’ta terör saldırısı oldu, 39’u polis 47 şehidimiz vardı. Kampanya açıldı, paralar toplandı. Bu şehit ailelerine, gazilere yardım yapılacaktı. İnsanlar, ceplerinden gittiler, gönüllü olarak paraları yatırdılar. Bir süre sonra bunlar unutuldu ama bu kardeşiniz unutmadı. Paralar ne oldu? Ödendi mi, ödenmedi mi? Bir baktık paralar ödenmemiş. Bu, siyaset kurumunun en büyük ayıplarından birisidir. Vatandaşın kendi cebinden şehit yakınlarına, gazilere ödenmesi için devletine güvenerek verdiği paralarının hesaplara yatmadığını gördük. Aynı şekilde 15 Temmuz gazileri için paralar toplandı, hesaplar açıldı, vakfılar kuruldu. Bir süre sonra o da unutuldu ama bu kardeşiniz unutmadı. Önce ‘vakıf nerede’ dedik, vakfı bulamadık. Sorunca bir tabela astılar bir yere, ‘vakıf budur’ diye. Milletvekili arkadaşlarımı gönderdim, öyle bir vakıf yok orada. ‘Paralar nerede’ diye sorduk, hala paralarının ne kadar olduğunu kimse bilmiyor.

Siz dertlisiniz biliyorum ama ben de dertliyim. Sizin derdinizle benim derdimin bulunduğu ortam farklıdır. Ben dertliyim, çünkü sizin sorunlarınızı bildiğim halde çözme konusunda verdiğim çabalardan yeterince sonuç alamadım. Ama sizler dertlisiniz; beklentileriniz, arzularınız bir türlü siyaset kurumu tarafından gerçekleşmiyor. Bunun çözülmesi lazım. Çözeceğiz inşallah, beraber çözeceğiz.

“HERKESİN HUZUR İÇİNDE YAŞAYABİLECEĞİ BİR TÜRKİYE İNŞA EDEBİLİRİZ”

Bakın, ben helalleşmeden söz ettim. Yeri, zamanı gelince de üzerinde hep durdum. Artık kutuplaşmanın bize hiçbir faydası yok, kavga etmenin hiçbir faydası yok. Cennet gibi bir ülkemiz var. Bu güzel ülkede hepimiz barış içinde, huzur içinde yaşayabiliriz. Elbette ki bu coğrafyanın kendisine göre ciddi sorunları var; komşularımız var, savaşlar var, acılar var, terör var. Her şey var bu coğrafyada ama bu coğrafyada hepimiz barışı sağlamak için, huzuru sağlamak için ortak mücadele edebiliriz, birlikte yapabiliriz. Kavga etmeden, ayrıştırmadan, kimsenin inancını, yaşam tarzını siyasete malzeme etmeden biz bunu yapabiliriz. Herkesin huzur içinde yaşayabileceği bir Türkiye inşa edebiliriz.

27 buçuk yılını devlete, Maliye Bakanlığı’na verip bütçe nasıl yapılır, tasarruf nasıl yapılır; paranın nasıl harcanması gerektiği, nereye harcanması gerektiği, israfın ne kadar yanlış olduğunu hayatında yaşayan kişilerden birisiyim. Bu sorunları birlikte çözmek zorundayız.

Az önce masada sitem de dinledim. ‘Cumhuriyet Halk Partisi bugüne kadar bize yeterli ilgiyi neden göstermedi?’ Haklılar. Her insanın hatası olduğu gibi her kurumun da hatası olabilir. Sadece bizim mi eksiğimiz var? Çok olayda eksiliğimiz olabilir, önemli olan hatayı tekrarlamamaktır. Sizlerin sorunlarını çözmek siyaset kurumunun görevidir. Bizi rahatlıkla eleştirebilirsiniz, eksikliğimiz varsa rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Bizim dostumuz, samimi olarak bizi eleştiren kişilerdir aslında.

“HATAMIZ, EKSİĞİMİZ VARSA ONU DA RAHATLIKLA SÖYLEYEBİLİRSİNİZ”

Hollanda’da bir ressam, büyük kuş resimleri yapıyor. Olağanüstü iyi bir ressam. Bir galeride, sanatçıları çağırıyor, bütün sanatçılar bakıyorlar. Bir adam, bir tablonun önünden hiç ayrılmıyor. Diyor ki birisi, ‘Hiç buradan ayrılmıyorsunuz, tabloyu beğendiniz mi?’ Diyor ki ‘Evet, bu tablo çok güzel bir tablo. Kuş da çok güzel yapılmış’ diyor. ‘Satın mı alacaksınız?’ diye soruyorlar. ‘Satın alacak param yok. Ama bu tabloda bir yanlış var’ diyor. ‘Siz ressam mısınız?’ diye soruyorlar. ‘Hayır değilim. Bu kadar büyük bir kuş böyle bir ince dala konamaz çünkü dal kırılır’ diyor. Benim görmediğimi bakın sıradan bir insan görebiliyor. Bundan 35 yıl önce bir gazetede okumuştum ve belleğimin bir tarafında da bunu tutarım. Benim görmediğimi bir başkası görebilir. O açıdan hatamız, eksiğimiz varsa onu da rahatlıkla söyleyebilirsiniz.”