Bizim Ankara

Karamollaoğlu: 2002 Öncesinden Daha Vahim Bir Tablo İle Karşı Karşıyayız

Gündem

Saadet Partisi lideri Karamoğllaoğlu, Sedat Peker'in aralarında AK Partili Zehra Taşkesenlioğlu, eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ve Serkan Taranoğlu ile ilgili bulunduğu rüşvet iddialarına ilişkin 2002 yılını hatırlatarak ''Daha vahim bir tablo ile karşı karşıyayız'' dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Haftalık Basın Toplantısı'nda gündeme dair değenledirmeler yaptı.

Birleşik Arap Emirlikleri'nde yaşayan Sedat Peker, “Deli Çavuş” adlı Twitter hesabından AK Partili Zehra Taşkesenlioğlu, eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ve Serkan Taranoğlu ile ilgili çarpıcı iddialarda bulundu. Peker, söz konusu üç ismin, Marka Yatırım Holding’in sahibi Mine Tozlu Sineren’den 12 milyon TL rüşvet istediğini iddia etmesine ilişkin Karamollaoğlu, AK Parti'ye oy veren vatandaşlara seslenendi. ''3Y’yi oradan kaldıracaklarını vadetmişlerdi. Söz vermişlerdi.'' diyen Karamollaoğlu ''Yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları ortadan kaldıracaklardı. 20 yıl sonra bugün Türkiye tam manası ile rüşvet çamuruna saplanmış bulunuyor.'' ifadelerini kullandı.

'EN KESİN CEVAP YİNE AZİZ MİLLETİMİZ TARAFINDAN VERİLMİŞTİR'

Karamollaoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:
"Bugün 31 Ağustos Çarşamba... Tarihe baktığımızda Ağustos ayı, milletimiz açısında gerçekten büyük zaferlerin kazanıldığı, büyük fetihlerin gerçekleştiği bir aydır.

-26 Ağustos 1071’de Malazgirt,
-27 Ağustos 1389’da Kosova,
-24 Ağustos 1516’da Mercidabık,
-26 Ağustos 1526’da Mohaç,
-30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz Zaferi...

İlk zaferimiz Malazgirt ile Anadolu'nun kapıları bizlere açılmış, son zaferimiz Dumlupınar ile de 900 yıl sonra, İslam’ı Anadolu’dan söküp atmaya çalışan emperyalistlere karşı en kesin cevap yine aziz milletimiz tarafından verilmiştir.

'BÜYÜK ZAFERLERE BAKTIĞIMIZDA İKİ ÖENMLİ GERÇEĞİ GÖRÜYORUZ'

Bu vesile ile; aziz milletimizin hem Malazgirt Zaferi'ni hem de 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı bir kez daha tebrik ediyor, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyorum.

Elbette Malazgirt’ten de, Dumlupınar’dan da alınacak önemli dersler vardır. Bu büyük zaferlere baktığımızda iki önemli gerçeği net bir şekilde görürüz.

1-)Bağımsızlık:

-Milletimiz, şartlar ne olursa olsun, esaret ve dayatmaya boyun eğmemiş ve bağımsızlığından asla ama asla taviz vermemiştir.

-Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; bu aziz millet, istiklal ve istikbalimiz tehlikeye girdiğinde aynı kararlılığı ortaya koymaktan hiçbir zaman çekinmeyecektir.

2-)Birlik ve Beraberlik:

-Milletimizin en büyük gücü birlik ve beraberliğidir. Bugüne kadar karşı karşıya kaldığı her türlü zorluk ve badireyi kardeşlik ruhuyla aşmıştır.

-Birlik ve beraberliğimizi muhafaza ettiğimiz sürece de değil 7 düvel, 77 düvel bir araya gelse bizden tek bir çakıl taşı dahi koparamamıştır ve de koparamaz!

'SAYIN ERDOĞAN, BU DANIŞMANLARA NE DANIŞIYOR?'

Büyük zaferler, büyük ufuklar gerektirir. Asıl zafer kılıç ile değil, inançi bilgi ve strateji ile kazanılır.

Tarihi değiştiren ve dönüştüren büyük liderlere baktığımızda bazı değişmeyen temel özellikler görürüz:

-Mesela ileri görüşlüdürler:

Günün değil, çağın getirdiklerine göre hareket ederler. Peki bugün Türkiye’de durum ne?

-Bırakın çağı, üç gün sonrasını bile göremeyen bir iktidarla karşı karşıyayız.

-Bırakın 50 yıl sonrasını, 5 gün sonrasını dahi hesaplayamayan bir yönetimle karşı karşıyayız...

-Suriye’de bataklığa saplanmış bir Türkiye, bu öngörüsüzlüğün neticesidir!

-Dün "çocuk katili" dediğiniz İsrail’le, bugün dost olmanız bu öngörüsüzlüğün sonucudur!

-Dış politikadan ekonomiye, Türkiye’nin yaşadığı savrulma işte bu öngörüsüzlüklerin sonucudur maalesef.

-Büyük liderler istişareye önem verir, tecrübeden yararlanırlar:

Peki bugün Türkiye’de nasıl bir yönetim anlayışı hakim?

-Mutlak bir tek adam hakimiyeti... "Ben yaptım, oldu" mantığı ile yönetilen bir ülke...

-İstişarenin yerini dayatmanın, kanunların yerini kararnamelerin, ehliyet ve liyakatin yerini partizanlığın aldığı bir Türkiye...

İşte hep birlikte görüyoruz, danışmanların çevirdikleri dolaplar çarşaf çarşaf ortaya dökülüyor.

Rüşvet pazarlıkları, yolsuzluklar, baştan aşağı korkunç bir yozlaşma...

Ülke adeta Kurtlar Vadisi’ne dönmüş durumda.. Meşhur Dallas dizisi, bugün Türkiye’nin yaşadıkları karşısında adeta masum kalıyor.

Gerçekten merak ediyorum; Sayın Erdoğan, bu danışmanlara ne danışıyor? Hangi birikimlerinden istifade ediyor?

Ve asıl önemlisi bu kadar iddia karşısında hangi adımı atacak? Benim danışmanım diye sahip mi çıkacak; yoksa "ne danışmanı, 'kızım Fatıma bile olsa' düsturunca gereğini yaparım" mı diyecek?

'AK PARTİ, KENDİ İKTİDARINI KORUMAK İÇİN DEVLETİN TEMELİNİ YOK ETMEKTEDİR'

Büyük liderler adalet üzere davranır. Haksız yere kimseye zulmetmez, zulmedilmesine de izin vermez…

Peki bugün ülkemize bir göz attığımızda gördüğümüz manzara ne?

-Adalete güven dibe vurmuş.. Hukukun gücü gitmiş, yerine gücün hukuku gelmiş..

-Tweet atanlar, iktidarın hoşuna gitmedi diye anında cezaevini boylarken; ortaya dökülen korkunç rüşvet ağlarıyla ilgili olarak aylardır, yıllardır tek bir adım dahi atılmıyor!

Hep söyledik, yine söylüyoruz; "Adalet mülkün temelidir." Adaleti rafa kaldırırsanız, devlet çöker!

Maalesef bugün Ak Parti, kendi iktidarını korumak için devletin temelini yok etmektedir.

BÜYÜK LİDERLER İSRAF VE ŞATAFATTAN UZAK DURUR.

Daha önce söyledim yine söylüyorum; Osmanlı çadırda kurulmuş ama sarayda yıkılmıştır!

Tevazunun yerini kibir, sadeliğin yerini gösteriş aldığında; o ülkede tehlike çanları çalıyor demektir.

Nitekim bugün, Türkiye’nin en büyük sorunu; israf, şatafat ve gösteriştir. "İtibardan tasarruf olmaz" derseniz, kendi itibarınız için Türkiye’nin itibarını yok edersiniz; maalesef bugün olduğu gibi..

'20 YIL SONRA BUGÜN TÜRKİYE, RÜŞVET ÇAMURUNA SAPLANMIŞTIR'

Şimdi özellikle bugüne kadar iyi niyetlerle Ak Parti'ye oy vermiş insanlarımıza seslenmek istiyorum;

Sizlerin desteğiyle iktidara gelen Ak Parti, 2002 yılında 3Y'yi ortadan kaldıracakları vaadiyle sizlerden oy almıştı.

Yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasakları ortadan kaldıracaklardı.

Oysa bugün her alanda 2002 öncesinden çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. 20 yıl sonra bugün Türkiye, rüşvet çamuruna saplanmıştır. Şantaj, tehdit, rüşvet ve yolsuzluklar her yeri bir örümcek ağı gibi sarmıştır. Ekonominin kitabını yazdıklarını iddia edenler, görülüyor ki aslında "çürümenin kitabını" yazmışlar! 20 yılın sonunda 'kolektif bir ahlaksızlık' ile karşı karşıyayız!

Bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır ki; amaçlarını yitiren siyasi hareketler, çıkar şebekelerine dönüşüyor.

'İKTİDAR DEĞİŞMEDİKÇE SONUÇ DEĞİŞMEYECEK'

Tarihi bir dönemeçteyiz... Maalesef iktidar çevresine çöreklenenler, sadece yetimin malını, garip gurebanın hakkını, milletin emeğini değil; Türkiye’nin de geleceğini çalıyor!

Açık söylüyorum; bu iktidar ve bu anlayış değişmedikçe, sonuç değişmeyecektir!

Ve çok net görülüyor ki bu iktidar, kendini değiştirmeye niyetli deği. O halde, vereceğiniz oylarla iktidarı sizler değiştireceksiniz.

Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuç elde edilmez! Şimdi önümüzde bir fırsat var.. Türkiye, artık seçim atmosferine girmiştir..

Bu seçimde;

-Parti kaygısıyla değil, ülke kaygısıyla hareket eden bir yönetim gelecek.

-Partisinin iktidarını değil, Türkiye’nin itibarını düşünen bir yönetim gelecek.

-Şahısların menfaatlerini değil, milletin ihtiyaçlarını merkeze alan bir iktidar gelecek.

Bu yeni iktidarın en güçlü aktörlerinden birisi de Saadet Partisi olacaktır.

Çünkü Saadet Partisi; yolsuzluğun, haksızlığın, rüşvetin olmadığı bir Türkiye’nin teminatıdır.

SADECE SEÇİMLERE DEĞİL, İKTİDARA DA HAZIRIZ

Muhterem arkadaşlarım; büyük bir memnuniyetle, vatandaşlarımızın bize olan güvenini ve her geçen gün artan desteğini gittiğimiz her yerde, her programda görüyoruz.

Sahada çok net bir şekilde görülüyor ki; milletimizin ve özellikle Ak Parti iktidarının yanlışlarından bıkmış usanmış olan vatandaşlarımız için umudun ve güvenin adresi Saadet Partimizdir.

Sözün burasında ifade etmek isterim ki, Pazar günü İstanbul'da gerçekleştirdiğimiz bir piknik organizasyonunun adeta mitinge dönüşmesi bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir.

Binlerce kişinin katılımıyla bir şölen havasında gerçekleştirdiğimiz bu programı organize eden İstanbul İl Başkanlığımıza ve büyük bir coşkuyla programa katılan teşkilat mensuplarımıza ve de vatandaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.

Milletimizin bize olan güvenini boşa çıkarmamak ve her geçen gün umudu daha da büyütmek için 7/24 çalışıyoruz, aynı kararlılıkla çalışmaya da devam edeceğiz.

Altını çizerek ifade ediyorum; ülkemizin ihtiyacı olan politikalarımızla ve tertemiz kadrolarımızla biz sadece seçimlere değil, bugün itibariyle iktidara da hazırız.

İŞSİZLİĞE Mİ YOKSA BU HOYRAT İKTİDARA MI SABRETMEK DAHA ZOR?

Öncelikle gençlerimizin ve tüm işsiz vatandaşlarımızın affına sığınarak, Sayın Erdoğan'ın Kütahya programında kürsüden sarf etmiş olduğu şu sözleri aynen okuyorum:

"Bir de utanmadan sıkılmadan diyorlar ki işsizlik var. Ne işsizliği ya? Yeter ki iş istesin vatandaş. İş çok. Ama ne diyor; benim istediğim gibi iş yok!"

Evet maalesef, okurken bile hicap duyduğum bu cümleleri, 20 yıldır ülkeyi tek başına idare eden bir iktidarın Cumhurbaşkanı olarak kürsüden dile getirdi Sayın Erdoğan...

Aynı konuşmasında vatandaşlarımızdan "biraz sabır ve daha fazla destek" de istemiş kendileri... Hakikaten inanılır gibi değil...

İşsizliğe mi sabretmek daha zor, yoksa sizin bu hoyrat iktidarınıza sabretmek mi daha zor? "İşsizim" diyen insanımızı azarlayan bu anlayışın devamı için mi daha fazla destek istiyorsunuz?

'BUGÜN ÜLKEMİZDE 'YA ASGARİ ÜCRETE RAZI OL YA DA İŞSİZ KAL' DÜZENİ HAKİM'

Bugün ülkemizde;

-Çalışma çağındaki nüfusun sadece üçte biri kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda.

-Her üç gencimizden biri işsiz.

-Açlık sınırı 7 bin lirayı, bekar bir çalışanın yaşam maliyeti 9 bin lirayı bulmuş, yoksulluk sınırı da 22 bin lirayı aşmıştır.

-Fazla çalışma saatleri ile OECD ülkeleri arasında zirvedeyiz.

-Ve bu şartlarda iş arayan insanımıza "Ya asgari ücrete razı ol ya da işsiz kal." deniliyor.

-Sermaye büyüdükçe, çalışanın payı her geçen gün küçülüyor.

-Küresel haklar endeksinde çalışanlar için en kötü 10 ülke arasında yer alıyoruz.

Özetle; milyonlarca işsizimiz var. İçlerinde nispeten şanslı olup da iş bulabilenler de en kötü koşullar altında çok çalışıp, az kazanıyorlar.

Asgari ücret açlık sınırının çok altında, hatta beyaz yakalıların çok büyük bir kısmı için de artık yoksulluk sınırı bir hayal...

'BU GENÇ EKONOMİST, MOTOKURYE VEYA KASİYER OLARAK ÇALIŞMAK İSTER MİYDİ?'

Şimdi Sayın Erdoğan'a sormak istiyorum;

Kendisi bugün, 18 yaşında liseden mezun olan ve dahası 25 yaşlarında üniversiteden yeni mezun olmuş bir genç olsa, Recep Tayyip adlı bu genç;

-Nerede ve nasıl bir iş bulabilirdi? Hangi işte çalışmak isterdi? Kaç lira maaşa razı olurdu?

-Bugün her fırsatta "Ben ekonomistim diyor ya", bu genç ekonomist, motokurye veya kasiyer olarak çalışmak ister miydi?

-"Hiç karşılığında her şeyi yaptıran" bu düzende imkanı olsa yurtdışına gitmek istemez miydi?

-Girmiş olduğu sınavda derece yapmasına rağmen, torpille hakkı yenseydi ne hissederdi?

-Ve kendisi ilkokula başladığında iktidara gelmiş ve 20 yıl tek başına ülkeyi idare etmiş bir siyasi partinin genel başkanı, aynı zamanda ülkenin Cumhurbaşkanı da olan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "işsizlik yok, millet iş beğenmiyor" dediğini duysaydı; 20-25 yaşlarında bir genç olarak ne hisseder, ne söylemek isterdi? Buna empati diyorlar.

Eminim çok şey söylemek isterdi fakat tutuklanma korkusuyla onu da söyleyemez, içine atardı.

Saadet Partisi Olarak Söz Veriyoruz

Muhterem arkadaşlarım; işte biz Saadet Partisi olarak:

-Üniversite mezunu Recepler işsiz kalmasın, 'ev genci' olarak anılmasın istiyoruz.

-Genç Tayyipler tutuklanma korkusu yaşamadan özgürce kendilerini ifade edebilsin diyoruz.

-Birileri 4-5 maaş birden alırken, milyonlarca gencimizin hakkı yenmesin istiyoruz.

-İnsanımız açlık sınırının dahi altında değil, "insanca bir yaşam" sürsün diyoruz.

Ve söz veriyoruz, iktidara geldiğimizde;

-Beton ve israf odaklı yatırım anlayışına son verecek, üretim ve istihdama dayalı ekonomi politikalarını uygulayacağız.

-Partizanlığı ve siyasal sadakati değil, ehliyet ve liyakati esas alacağız.

-Hak yemeyecek, tek bir vatandaşımızın dahi hakkının yenmesine asla müsade etmeyeceğiz.

-Çalışanlarımızın hem çalışma koşullarını hem de ücretlerini hızlı bir şekilde iyileştireceğiz.

-Asgari ücrette dahi zamanla yoksulluk sınırını yakalayacağız.

-Ve vatandaşa tepeden bakan, hor gören, azarlayan bu siyasi dile ve anlayışa artık son vereceğiz!

SEDAT PEKER NE DEMİŞTİ?

Demokrat Parti Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, Sedat Peker'in sosyal medyadan yolsuzluk, rüşvet ve uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili iddialarının araştırılması için suç duyurusunda bulunmuştu. Peker de Enginyurt'un bu hamlesinin ardından "Sen kendine yakışanı yaptın. Şimdi bu kardeşini seyret. Yarın çok eğleneceğiz" diyerek bugün için yapacağı paylaşımları duyurmuştu.

Sedat Peker, beklenen paylaşımı "Deli Cavus" isimli Twitter hesabından gerçekleştirdi. Peker; AK Partili milletvekili, bürokratlar ve danışmanlara ilişkin rüşvet ve yolsuzluk ağlarıyla ilgili sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulunmuştu. Peker'in, konuyla ilgili olarak rüşvet pazarlığı olduğunu ileri sürdüğü yazışmalara dair belgeleri ve WhatsApp yazışmalarını da paylaşması dikkat çekmişti.

Bank Asya’nın 16 yıl yöneticiliğini yaptıktan sonra Halk Bankası Genel Müdürlüğüne atanan ve daha sonra SPK'nın başına getirilen Ali Fuat Taşkesenlioğlu, AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu ve Türkiye Odalar Borsalar Birliği Deniz Meclisi Üyesi Salih Orakçı’nın yolsuzluk ağı kurduğunu ileri sürmüştü.

Peker, SPK Başkanı'nın AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun, Marka Yatırım Holding’in sahibi Mine Tozlu Sineren’den sorunlarının çözümü için "12 milyon TL rüşvet istediğini" iddia etmişti.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.